Kağıdın Üçüncü Boyutu: Heykel
Röportaj: Melike Bayık
Fotoğraflar: Şener Yılmaz Aslan
Öncelikle genç bir sanatçı olarak kendinden bahseder misin? Yağmur Çalış kimdir?
1990 yılında Bursa’da doğdum. 2005’te İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nü kazandım. Dört yıllık eğitimin ardından 2009’da Mimar Sinan Güzel Sanat Üniversitesi Heykel Bölümü’ne birinci olarak girdim. Branşım ahşaptı aslında ama okulun klasik yontu anlayışını benimseyemedim. Heykellerimde ahşabı yontarak değil de örerek kullandım. Tabii bunda dede mesleği olan küfeciliğin etkisi de büyük oldu.
Eserlerini üretirken kavramsal çerçevesini ve formsal yapısını neye göre belirliyorsun? Nereden geliyor ve nasıl oluşuyor bu fikirler?
Çalışmalarımın kavramsal çerçevesini genellikle yaşadığım olaylar, onlar hakkındaki düşünce ve hislerim belirler. Onlardan yola çıkarak kendime kavramlar seçerim. Bu kavramları kendi zıt kavramlarıyla çatıştırarak ele alırım. Örneğin güzellik kavramını ele alıyorsam, bunu çirkinlik kavramıyla besliyorum ve aslında bunu içgüdüsel olarak yapıyorum. Bu söylediklerim, çalışmalarımın üzerinden kendim ve yaptığım işlerim için okumalarımdır.
Ağırlıklı olarak heykel çalışan bir sanatçısın. Neden heykel? Üretim sürecinde tercih ettiğin başka disiplinler var mı? Fotoğraf, video, resim vb.
Evet çalışmalarımın merkezinde her zaman heykel var. Her şeyi heykel olarak görür ve düşünürüm. Artık bu benim beynimin işleyiş biçimine dönüştü. Yaşam alanımı görenler ne demek istediğimi daha iyi anlar aslında. Güzel sanatlar lisesinde okudum. Orada dört yıl sağlam bir desen eğitimi aldım. Liseye girerken resmin bana yetmeyeceğinin, bunun bir basamak olduğunun çok farkındaydım. Lisenin ikinci yılında, atölye hocalarımız radikal bir karar alıp ders müfredatına heykeli de eklediler. Sanırım lise hayatımın en güzel yılıydı. Bütün günüm heykel atölyesinde geçiyordu. Sırf bu yüzden ikinci yılımda yatılı okumaya başladım. Artık hangi üniversiteyi ve hangi bölümü okuyacağıma karar vermiştim. 2009’da Mimar Sinan Güzel Sanat Üniversitesi Heykel Bölümü’nü birincilikle kazandım. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Okuldan beklentilerim çok yüksekti o yüzden bu konuda ciddi bir memnuniyetsizlik ve hayal kırıklığı yaşadım. Umduğum ve bulduğum arasındaki fark beni okuldan uzaklaştırdı. Okula gittiğim zamanlarda ise kendi bölümümden çok, resim ve seramik bölümünde vakit geçiriyordum. Baktım, bu şekilde ilerleyemeyeceğim atölye kurmam lazım, atölye kurmak da öyle ha deyince olmuyor tabii. Maddi açıdan desteklenebileceğim hiçbir kaynak yok. Para kazanabileceğim yarı zamanlı işlerde çalışmaya başladım. Bir iki yılım asistanlık yaparak geçti. Ders verdim. Hep çok şanslı bir insan olduğumu düşünmüşümdür. Bir noktadan sonra da işlerim rast gitmeye başladı. Kadıköy Yeldeğirmeni’nde kendi mağaramı oluşturabileceğim bir atölye buldum. Şimdi burada dördüncü yılım. Heykellerimle burada yaşıyorum. Komşuculuk oynayabileceğim, fikir alışverişi yapabileceğim çok değerli sanatçı dostlarım da var. Kendinizi burada yalnız hissetmiyorsunuz.
Neden heykel sorusuna gelince, inan çok kez soruyorum bu soruyu kendime. Yapacak başka bir şey mi yoktu? Düşünüyorum ve gerçekten yapabileceğim başka bir şey aklıma gelmiyor. Bu benim var olma biçimim. Sevdiğim ya da hobi olsun diye değil, “Dur sanatçı olayım, bu ülkede sanatçı olmak prestij getiriyor” diye de değil. Başka bir şekilde nasıl var olabileceğimi bilmiyorum ve dahası benim onu değil, onun beni seçtiğine inanıyorum.
Heykellerini üretirken seçtiğin malzemelerin oldukça değişken ve deneysel olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir noktada malzeme seçimini nasıl yapıyorsun? Ne gibi malzemeler kullanıyorsun?
Heykele en temelde çamur, kil ile başlıyorsunuz. Hem ucuz, kolay bulunan hem de çalışması hızlı bir malzeme. Çamurla çalışıp sonuçlandırdığınız işin kalıcılığını sağlamak için kalıp alıp, onu kalıcı bir malzemeye dönüştürmeniz gerekiyor. Bu en temelde bazı sıkıntılar oluşturuyor. En azından benim için. Çamurda yaratılan etkinin başka bir malzemeye aktarıldığında etkisini yitirdiğini düşünüyorum. Bu da beni değişik malzeme arayışlarına itti. Çamur gibi yumuşak kolay şekillendirilebilir ama kuruduktan sonra başka hiçbir işlem gerektirmeyecek bir malzeme. Çamura en yakın bulduğum malzeme kağıt hamuru oldu. İlk etapta bu malzemeyle çalışmak çok keyifliydi. Ama malzemeyi hazırlamak çok ciddi bir zaman alıyordu. Bir de çalışmak istediğim boyutları düşününce, malzeme hazırlamak bayağı gözümde büyüdü. Bunun üzerine kağıdı hamur haline getirip çalışmaktansa, onu direkt olarak çalışmaya başladım. Başlarda malzemeyi kontrol etmekte zorlandım. Denedikçe kağıt benim çamurum haline dönüştü. Kağıt benim temel malzemem ama heykel yaparken heykelin konusu, kavramı onu hangi malzemeyi kullanarak yapacağımı belirler. Birçok malzemeyle çalışıyorum. Aklınıza gelebilecek her malzemeyle heykel yapılır. Önemli olan yapacağınız eseri en iyi hangi malzemenin ifade edeceğidir.
Kağıt senin heykellerinin en temel malzemesi. Kağıt ile yaptığın heykellerin üretim sürecinde ne gibi şeylerle karşılaşıyorsun ve heykellerini yaparken sonuca giden yolda ne gibi aşamalardan geçiyorsun? Eserin eskiz, 3D modelleme ya da başka bir takım aşamalarını üretim yaparken kullanıyor musun?
Heykel, birkaç aşama ve onların süreçlerinden meydana geliyor. Öncelikle bir şeyden etkilenmiş olmalıyım. Onunla alakalı bir derdim ve ona dair bir iddiam olmalı. Bunlar olduktan sonra gerisi kolay. Önce bir konstrüksiyon kuruyorsun ve atölyeye kullanacağın malzemeyi depoluyorsun. Ocakta da sürekli kaynayan bir demlik çayın varsa üretim sürecin başlamış demektir. Heykel, desen ve maket… Bu üçü işin tamamlama süreci boyunca birlikte ilerliyor. Heykelde tıkandığım yerde, makete dönüp onu orada çözmeye çalışıyorum. İşe ilk başlarkenki heyecan çok önemli. O heyecanı maket ve desende harcamak yerine, direkt işe aktarmayı tercih ediyorum.
Heykellerinde genellikle organik malzemeler kullandığın gibi ortaya çıkan sonuçlar da organik diyebilirim. Bir mürekkep balığı, kurt ya da kaktüs kadın yaparken bu organik formların malzemesi nasıl çıkıyor? Atık malzeme kullanıyor musun?
Evet heykellerimde genellikle organik malzemeler kullanıyorum. Hatta çoğu atık malzeme diyebilirim, mesela kağıt. Yan komşum toptancı. Onun atık koli ve kartonlarından çok heykel yaptım. Sıfır, hiç kullanılmamış malzeme ile atık malzeme kullanarak iş üretmek arasında duygusal anlamda bazı farklar oluyor. Tabii bu söylediğim çok kişisel bir mesele. Para verip aldığın da kağıt, çöpten bulduğun da. Nasıl bir fark olabilir ki diye sorabilirsiniz. Ben bu farka yaşanmışlık diyorum. Biri sıfır, kimliksiz, tertemiz, bozmaya kıyamıyorsunuz, diğeriyse su kolisi, yıpranmış ve pis. Çöp yani... Çöp bir şeyi alıp, onu bir sanat eserine dönüştürmenin hazzını anlatmam pek mümkün değil. Ortaya çıkan işlerin organik olmasının sebebi ise tamamen benim iş üretme anlayışımla alakalı. İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. Çoğu insanın kalıcı ve ölümsüz olmak gibi arzuları vardır. Bu yüzden insanlar çocuk yaparlar. Heykel de buna bir başka alternatiftir. Etrafınıza bakın kocaman kocaman bronz, “Dünyaya kazık çaktım, sonsuza kadar buradayım” diyen heykeller göreceksiniz. Zamana meydan okuyan, içinde iktidar olma, tek ve biricik olma arzusu taşıyan heykeller bunlar. Kesinlikle yadırgamıyorum. Yanlış anlaşılmak istemem. Derdin buysa oturur yaparsın. Ama benim derdim bu değil. Heykellerimin organik olmasının sebebini buna bağlıyorum. Heykellerimdeki o canlıymış ve birazdan hareket edecekmiş hissini seviyorum. İnsanların gelip, onları incitmeden dokunmalarını, heykellerime canlıymış gibi davranmalarını seviyorum. Zamana meydan okumak yerine onunla iş birliği yapmayı tercih ederim. Çok hızlı değişen ve gelişen bir zamandayız. Her şeyi tüketmek çok kolay... Formlar ve kavramlar hızlı ve sürekli olarak değişiyor. Ben içinde yaşadığım kültür ve zaman bağlamında varım ve bu bağlamda üretimlerimi yapıyorum. Bundan 200-300 yıl sonraya işlerimin kalıcı olup olmaması açıkçası bana bir şey ifade etmiyor.
Üretim pratiğin içinde takip ettiğin sanatçılar var mı? Genç bir sanatçı olarak onları yol gösterici olarak buluyor musun?
Tabii ki takip ettiğim ve etkilendiğim sanatçılar oluyor. Ama kendime yol gösterici olarak tanımladığım bir sanatçı yok.
Son olarak kağıtlardan yola çıkarsak, bizi bekleyen yeni projeler ya da heykeller var mı?
Yeni projeler var. Nisan 2018’de Karşı Sanat’ta bir kişisel sergi açma planımız var. Ondan önce Kasım ayında TÜYAP Sanat Fuarı’na katılıyorum. Geçtiğimiz yıl fuardaki kamusal alanda sanat için başka bir alan oluşturuldu. Samimi, korkusuz ve daha özgür bir alandan bahsediyorum. İçinde bulunmaktan gurur duyduğum bu ekiple birlikte, bu yıl da aynı şeyi sürdürmek niyetindeyiz. Ülkemizde sanatçı olmak özveri ve dirayet gerektiriyor. Açıkçası kendinize ve yaptığınız işe karşı inançlı olmalısınız. İnancımın ve işime olan tutkumun yettiği yere kadar her zaman benden yeni projeler göreceksiniz.
Yeni projelerini dört gözle bekliyorum Yağmur, röportaj için teşekkürler!