Tasarım,
sanat ve fikir kütüphanesi

Biriken

17.10.2017
Sayı 18

“Yer yer tiyatro odaklı, yer yer başka alanlarla kesişen çalışmalarımıza 2006’dan beri bu isim altında devam ediyoruz.”

Röportaj: Aynur Yılmaz


Öncelikle grubunuzun kuruluşundan başlayabilir miyiz? "Biriken" ismi nereden geliyor?

İkimiz bundan 11 sene önce Fransa’da yaşıyorduk ve disiplinlerin birbiriyle iletişimde olduğu sanatsal bir üretim birlikteliği yapmaya başladık. Oluşturduğumuz ikiliye “biriken” adını koyduk. Esasen sanatsal ifade dahil her türlü ifadenin biriktirmek ve biriktirilenleri başkalarıyla paylaşmaktan geçtiğini içeren bu kelimenin esin kaynağı da Gülten Akın’ın aynı adlı şiiridir. Yer yer tiyatro odaklı, yer yer başka alanlarla kesişen çalışmalarımıza 2006’dan beri bu isim altında devam ediyoruz.

Ersa olarak sizinle yollarımız Tatyana oyunuyla kesişti. Bizim için hoş bir tanışma oldu. İlk defa bir tiyatro sahnesinde mobilyalarımız dekor olarak kullanıldı. O zamandan beri de sizi takip ediyoruz. 

Ersa ile çalışmak bizim açımızdan da çok heyecan verici oldu. Oyunda kullandığımız mobilyalar zaten minimal bir arayışa girdiğimiz sahnede hayal ettiğimiz dünyayı oluşturmaya imkan veren öğelerdi.         

Çok genç bir ekipsiniz ama hep çok iddialı projeler üretiyorsunuz. Bu projelerin ortak özelliği nedir? 

Beraber çalışmaya karar verdiğimiz andan itibaren sahne için ürettiğimiz projelerde zaman zaman kendi yazdığımız metinler, zaman zaman da kendimize çok yakın hissettiğimiz Koltès, Özen Yula, Çehov gibi yazarların metinlerinin sahnelenmesi üzerine çalıştık. Oyunlarımızın ya da performans, video gibi diğer projelerimizin ortak noktası, zamanın ve hızlı değişimlerin açtığı yaralar, mekan-birey ilişkileri şeklinde özetlenebilir. Kişisel ve ortak alanları iç içe ele almaya çalışıyoruz. Dolayısıyla politik olan da kendine birinci tekil şahıs hikayeleri içinde yer buluyor. 

Projelerinizde müzik çok önemli bir yer tutuyor, yanılıyor muyum? 

İlk işimizden beri müziğin çok önemli bir yeri var üretimimizde. Haklısınız. Şimdiye kadar tüm işlerimizde sahnenin görselliği ve metinlerin dili kadar, müzik de hep çok önemli oldu bizim için. İlk projelerimizden beri müziği hep merkezi olarak kullandık ve bugüne kadar Kim Ki O grubu, Ömer Sarıgedik ve Berk Çakmakçı gibi çok yetenekli sanatçılarla çalışma fırsatımız oldu. Müzik, bizim işlerimizde çok önemsediğimiz görsel ve kavramsal dilin üretimindeki en önemli öğe diyebiliriz.


Fotoğraflar: İpek Çınar


Bu yıl Sharjah Bienali İstanbul ayağında bir performans sergilediniz. Nasıl davet aldınız, anlatır mısınız?

Sharjah Bienali’nin İstanbul ayağının küratörlüğünü üstlenen Zeynep Öz’ün daveti üzerine çalışmaya başladık. Uzun zamandır sahne dışı bir üretim yapmak istiyorduk. “This is the end beautiful friend” adını verdiğimiz yerleştirme performansımızı bir gökdelenin (İstanbloom) -1. katında gerçekleştirdik. Derinlik, nefes, distopik zaman üzerine çalıştığımız işte, bienal ziyaretçileri önce bu bağlamda kurguladığımız nesne, görsel ve ses yerleştirmesinin içinden geçtiler. Tüm bu dünyayı tamamlayan, birlikte nefes tutma fikri etrafında gelişen, müzik ve ışıkla evrilen otuz dakikalık performans, işi tamamlıyordu. İşin bir diğer yanı da bu defa uzun zaman sonra ikimizin performansçı olarak içinde bulunmasıydı.

Son olarak “Kıyamete Kadar Kapattım Kalbimi” oyununu Paris’te sergilediniz? İstanbul’da ve Paris’te gördüğünüz ilgi ve tepkileri karşılaştırabilir misiniz?

“Kıyamete Kadar Kapattım Kalbimi”, 2016’da İstanbul Tiyatro Festivali için yazıp sahnelediğimiz bir oyun. Paris’te oynamak çok heyecan verici oldu. İçinde bulunduğumuz festival, özellikle tiyatro alanındaki profesyonellerin takip ettiği bir festival ve bizim oyunumuza da bu anlamda yoğun ilgi vardı. Coşkulu alkış ve olumlu tepkilerle karşılaştık. Oyunun Fransa serüveni devam edebilir gibi duruyor şimdilik. 

Şu an devam eden veya hazırlığı yapılan projelerinizden bahseder misiniz?

Şu aralar Paris’teki Le Carreau du Temple ve Le Cent Quatre gibi iki önemli kültür-sanat kurumunda, arka arkaya sanatçı rezidansı yapıyoruz. 12-13 Ekim tarihlerinde Festival Fragment(s) kapsamında “The West Is The Best” adlı yeni sahne projemizin 30-40 dakikalık work-in-progress halini sergileyeceğiz. Proje, Sharjah Bienali’ndeki işimizin devamı niteliğinde. Metnini ve sahnelemesini üstlendiğimiz işin en heyecanlı tarafı, ilk kez Fransız oyuncularla çalışıp Paris’te bir iş üretiyor oluşumuz. “The West Is The Best”, kendi yolculuklarımızı da merkeze alarak yol, hareket, ev kavramları üzerine düşündüğümüz ve yine The Doors’un The End parçasından ilham alarak oluşturduğumuz bir iş.

Sayı 18
Feriköy Ekolojik Pazar Rugül Serbest