İnsanoğlunun İlk çalgısı, kendi sesi olmuş, daha sonra kendi sesini yükseltebilmek, sesinin daha uzaklara gidebilmesini sağlamak için düdük benzeri enstrümanlar yapmış. Aynı zamanda el ve ayak vuruşlarıyla yansıttığı ritmi pekiştirmek için “vurmalı çalgılar” icat etmiş. Sazlıklardaki kamışlardan esen rüzgârlarla çıkan sesleri duyup, bunu kamışlara üfleyerek ses çıkarmayı başarıp, “üflemeli çalgılar” üretmiş. Ok atmak için kullanılan yaydaki düzenekten çıkan sesle , “telli çalgı” fikrine ulaşmış...
Bütün bu etkilenmeler, arayışlar ve icatlar, insanın müziğe her dönem ve zamanda ihtiyacı olduğunu gösteriyor. O nedenledir ki, müzik ruhun gıdası deriz... Yeni doğan bebeğimize önce ninni söyleriz... Dertlenir, müzik dinleriz... Eğlenmek ister, müzik dinleriz... Her çeşit merasimde; düğünde, bayramda, ölümde yanı başımızda her daim müzik olmuş ve olacaktır da. Ve insanoğlu bulduğu pek çok enstrümanın sesini kaydedip, tekrar tekrar dinleyebileceği, görsel estetiği ve ses kalitesiyle neredeyse canlı söylenen ya da çalınan duygusu veren aygıtı da icat etmiş.
Gramofon
1877’de Edison’un fonografı keşfetmesi ve Emile Berliner’in 1887’de gramofonu bulmasıyla müzik dinleme zevki sadece aristokrasiye değil halka da mal olmuş. 1900’lü yılların başında, öncelikle İngiltere olmak üzere Fransa, Amerika, İtalya ve daha birçok ülkede gramofon yapılmaya başlanmış ve bunların en kalitelileri, özenle üretilen ve ömürlük olarak dizayn edilen ‘His Master’s Voice’, yani Sahibinin Sesi diye adlandırılan İngiliz gramofonları olmuş. Gramofon sesi insan kulağına en yakın sesmiş... Dinleyip de etkilenmeyen yok. Titreşimle birbirimizi duyabildiğimiz gibi, o titreşimdeki doğal seste direkt insan sesini hissediyor ve sanki gramofondan çıkan her ses sadece karşındakine canlı canlı söylüyor gibi.
Bir gramofon sevdalısı; gramofonun estetik görüntüsüne ve eşsiz sesine sevdalı bir koleksiyoner, sevgili Raif KARA (Gramofon ve Taş Plak Koleksiyoncusu) ile koleksiyonu konusunda sohbet edeceğiz. 1962 yılında Ankara’da doğmuş bir işadamıdır Raif KARA. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik bölümünden mezunu olmuş; Irmak, Yağmur ve Umay isimli üç çocuk babasıdır.
Sevgili Raif bey “Box in a Box İdea” okuyucuları için koleksiyonunuzun yolculuğuna çıkalım istedik. Sizin hikayeniz nasıl başladı?
Eski eşya koleksiyon merakım vardı, önce yakın çevremdeki çeşitli eşyaları toplayarak başladım, ilerleyen yıllarda eskici ve antikacılarla devam eden iletişimim beni 1984 yılında gramofonla karşılaştırdı. Gramofonun bana diğer tüm eski eşyalardan daha farklı bir haz verdiğini fark edince, geçen 28 yılda topladığım çok nadide Gramofon ve taş plaklar beni bu konuda Türkiye’nin bilinen en kapsamlı koleksiyoncularından biri haline getirdi diyebilirim.
Koleksiyonunuz yalnızca gramofonla sınırlı değil sanırım?
Evet değil, şu anda koleksiyonumda sesin kayıt edilebildiği dönem öncesi müzik cihazları olan LATERNA’ dan 2 adet ve 1877 yılında Edison tarafından dünyada sesin ilk kaydedildiği cihaz olan FONOGRAF’ tan 4 adet bulunmaktadır. Koleksiyonda bu fonograflara ait kayıtları 1895 yılında yapılmış Türk ses tarihi açısından çok değerli; ilk Osmanlıca balmumu kovan paklardan 24 adet ve ayrıca yabancı sanatçıların seslendirdiği vinil kovan plaklardan da 100 adet bulunmakta. Gramofon ve Taş Plak Koleksiyonumda tamamı orijinal ve çalışır durumda olan “Victor”, “Sahibinin Sesi”, “Columbia”, “Pathe”, Polyphone”, “Electrola”, gibi dünyaca tanınan markalara ait 116 Adet GRAMOFON; Bu gramofonların arasında Dünyanın en küçük gramofonu olan ”Mikiphone” Osmanlı için özel üretilmiş altın kaplama “HİS MASTER’S VOİCE” marka gramofon ve hepsi birbirinden değerli borulu, mobilyalı, nadide pek çok özel gramofon ile 4 adet çocuk gramofonu en çok dikkat çekenlerdir.