Tasarım,
sanat ve fikir kütüphanesi

Mert Tugen

29.05.2015
Sayı 10

Sokak sanatı üzerine

Nasıl başladı çizim sürecin? Küçük yaşta başlayanlardan mısın?

Evet, ben de onlardan birisiyim. Lise dönemine kadar yanlızca defter, kitap kenarlarına birşeyler çiziyordum. Ortaokulda resim öğretmenim beni farkedince Güzel Sanatlar Lisesi’ne gitmemi tavsiye etmişti. Benim için dönüm noktası o zamanlar ailemle birlikte yaşadığım Gaziantep’te, Güzel Sanatlar Lisesi’ne girmemle başladı.


Animasyon bölümü okuyorsun ama illüstrasyon yapıyorsun, nedir illüstrasyonun daha çekici olan yanı?

Animasyon tabii daha fazla zaman ve emek gerektiren bir dal ki aslında içinde illüstrasyonu da barındırdığını düşünüyorum. Para kazanma konusunda da illüstrasyon daha cazip geliyor, belki animasyon yaparak daha çok kazanabilirim ama şuan illüstrasyondan daha çok zevk alıyorum, daha mutlu hissediyorum. Ayrıca bir işe başladığımda üzerinde günlerce vakit geçiremiyorum, biraz sabırsızım. Başlayınca bitirmek istiyorum. Animasyonsa tam tersine sabır işi. Her adımda çok dikkatli ve programlı olmak gerekiyor. Yoksa kalitesiz iş çıkarmak an meselesi. Şu ana kadar yalnızca bir filmi tamamlayabildim. ”Kanatları Olmayan Kuş” ismi… Onun dışında sürekli birşeyler yazıp çiziyorum yeni animasyon filmlere dair, zira mezun olmak için de film üretmem gerekiyor. Dolayısıyla yakın zamanda yeni bir filmi üretmeye başlayacağım anlamına geliyor bu.




Duvar resmi yapma isteğin nereden geliyor?

Ortaokulda okuduğum zamanlar elime bir Blue Jean dergisi geçmişti. Dergide Tunç “Turbo” Dindaş’ın hazırladığı dünyadan ve Türkiye’den graffitilerin gösterildiği bir sayfa vardı. Ben o sayfayı koparıp saklamıştım.Arada çıkarıp taklit ediyordum graffitileri. Liseye geçince internetten araştırmaya ve çizmeye başladım kağıt üzerine. Bir yandan da Gaziantep’te yaşıyorum ve orada 1-2 kişi vardı duvar boyayan. Nereden nasıl boya alınır onu da bilmiyordum, zaten ilk boyadığım duvarda bisiklet boyası kullanmıştım ve çok eğlendiğimi farkettim. Zamanla daha çok boyamaya ve boyadığım duvarları paylaşmaya başladım.Lise sona yaklaşınca sınavlardan dolayı bırakmak durumunda kaldım ve daha çok çizime, illüstrasyona yöneldim. O zamandan beri de aklımda hep duvara daha farklı şeyler yapma fikri vardı. Şans eseri yakın zamanda bu fırsatı yakaladım. Moda’da, Çamlıca’da ve Kaş’ta Elif Demir’le duvarlar boyadık. Bir aksilik olmadıkça boyamaya devam edeceğiz gibi gözüküyor.

Duvarların, sokağın daha çekici gelmesinin birçok sebebi var. Normalde bir illüstrasyonu yapıp internette paylaştığımda bunu görecek kitle genelde belli bir kitle oluyor ya da bir sergi açtığında sergiye gelecek olan kitle… Ama sokakların olayı biraz daha farklı. Görünür bir yere bir iş yaptığında halkın her kesiminden her yaştan insanına ulaşabilirsiniz. Duvarı boyarken insanlardan aldığınız etkileşim de cabası. Sokak sanatının bu yönlerini çok seviyorum.


Street Art ile Graffiti arasındaki fark nedir? Tercihin hangi yönde?

Graffiti, çıkış şeklinden de ötürü daha sokak kültürüne yakın, daha gettovari bir tavrı var. Graffiti yapan kişi bir lakap bulur ve bunu kendi stiliyle graffitiye dönüştürür. Street art ise daha çok güzel sanatlarla uğraşan kesimin haşır neşir olduğu bir alan. Benim için graffiti lise döneminde uğraş edindiğim, eğlendiğim, bolca vakit geçirdiğim bir uğraştı ve öyle de kaldı. Genel olarak graffiti hakkında da bunu düşünüyorum. Çok fazla tekrardan ve kopyadan ibaret. İşi güzel, zevkli ve heyecanlı kılan kısmı illegal kısmı evet ama benim daha çok ergenlik dönemime hitap ediyor. Tabi bu işi yıllarca yapan büyük isimler var, onlara saygım sonsuz ama ben böyle düşünüyorum.

Takip ettiğin ve seni etkileyen Street Art sanatçıları kimler?

Benim için tek isim var aslında, o da Breilyalı ikiz kardeşlerin grubu “Os Gemeos” Büyük hayranlık besliyorum işlerine karşı.

Box in a Box Idea’nın Küçük Prens takvim ve defter projesi hakkında ne düşünüyorsun, senin için bir Küçük Prens alıntısı çizmek keyifli oldu mu?

Hepimiz Küçük Prens’i severiz. Hele de benim gibi çocuk kitapları resimleyip de Küçük Prens‘i sevmeyecek birileri yoktur diye düşünüyorum. Dolayısıyla benim için ne kadar keyifli bir çalışma olduğunu tahmin etmişsinizdir diye düşünüyorum. Yine çizin desinler, yine çizerim!

Sinema ile de ilgileniyor musun? Bize film önerin olur mu?

Elbette, film izlemeyi çok severim ki bana çok şey kattığını da düşünüyorum sinemanın. Öneri olarak aklıma son izlediğim filmler geliyor yalnızca. İlki, Richard Ayoade ‘un yine çok sevdiğim Submarine’den sonraki filmi The Double. İkincisi ise Hüseyin Karabey’in yönettiği ‘Were Dengê Min - Sesime Gel. Çok naif, masal gibi bir film.

Sayı 10
LA HAINE Cuba - İlknur Can